8 Eylül 2014 Pazartesi

Karadeniz Gezisi 4 - Rize

Merhabalar. Artık kimin yazdığını söylemiyorum. Anladınız siz.
...
Rize.
Memleketim. Tabi ben anlatacağım.
...
Rize'ye vardığımızda artık akşam olmak üzereydi. Oldukça yorgun ve açtık. Küçük bir Rize turu atarak Küçük Köy'e nasıl gidileceğini öğrenmeye çalıştık. Toplam altı amcaya sorduk. Yaklaşık olarak şöyle bir konuşma geçti "hepsiyle"aramızda:
B: Biz A: Amcalar
B: Küçük Köy'e nasıl gideriz?
A:...
A:Kime gideyisun?
Bütün amcalar adres tarifini vermek için kime gittiğimizi öğrenmeyi şart koşuyorlar. Tabi biz de söylüyoruz, el mahkum.
Sonunda yolu buluyoruz. Yol her Doğu Karadeniz köyünde olduğu gibi çok keyifli.




Küçük Köy'deki babaocağına vardığımızda yukarıdaki gibi bir manzara bizi karşıladı.
Resimde sol alt köşede görmüş olduğunuz düzenek ilkel bir teleferik. Onunla aşağıya çay taşıyorlar. Ne keyifli değil mi? Resmin üstündeki o beyaz boşlukta belli olmayan yerler ise deniz. Karadeniz'in belki de en güzel manzarası!
Evin içi ise ayrı bir otantik. İnsanın orada yaşlanası geliyor. Bir baksanıza...



Tabi büyün bu hoş manzaralar sevdiğimin kamerasından çıkan kareler. Eklemeden geçmeyelim.
Orada kısa bir çay muhabbetinden sonra evin yanındaki dayımızın mezarını ziyaret edip çıktık yeniden yollara. Bu kez hedef Pazar. Artık bu hedef son hedef. O hedef, bu hedef.
...
Pazar'a çok geç saatte vardık. Babaannemin balkonunda güzel bir akşam yemeğinin ardından hemen dinlenmeye çekildik. Tabi ki Süleymanım bu güzel manzaralı evin görünümünü bilmeden uyudu o gece. Ertesi gün uyandığında ise bir cennette olduğunu fark etmesi geç olmadı.
Bahçedeki kuyu, evden çarşıya gidişi sağlayan o güzel yol, bahçeyi sarıp sarmalayan kivi ağacı... Ve tabi Karadeniz...





Ertesi gün muhteşem bir köy kahvaltısının ardından Zil Kale'ye gitmek üzere yola çıktık. Zil Kale, Palovit Yaylası'nın yolu üzerinde ve Fırtına Deresi manzaralı yolun ucunda.
Yol boyunca harika manzaralar yine var. Geçtiğimiz günlerde HES'lere protesto olarak doğmuş bir dizi vardı: Sevdaluk. O dizinin setinin kurulduğu köy, yollar, oteller... Görmeden dönmemeniz gereken meşhur köprüler, köyler, evler... Hepsi bu muhteşem derenin üzerinde.


Uzungöl'e gidip gitmeme konusunda size çekinceli davranmıştım ya hani, Zil Kale'de bunu yapmayacağım. Koskoca yemyeşil dağların üzerinde bir harika insan yapısı. Görülmesi ve şaşırılması gereken bir yer. Muhteşem bir yer. Haksız mıyım bir bakın.







Bu fotoğraflar da farklı farklı olarak ikimize ait.
...
Dönüş yolunda ise muhteşem bir lokanta keşfettik. Evet yazının buradan sonrası gönüllü reklam içerir.
Naliya Otel ve Restaurant olarak zaten reklamlarını yolda görüyorsunuz. Şöyle de muhteşem bir köprüden sallana sallana lokantaya varıyorsunuz. Sallana sallana şaka değil. Köprü bildiğiniz sallanıyor. "Ekşını" da orada ya zaten. Not. Önde gidip poz vermeyi reddeden babamdır.


Otelin adının Naliya olmasının da bir sebebi varmış. Rize'de konuşulan lazcada naliya serender demekmiş. Serender ise aşağıda görmüş olduğunuz "kulübecikler"in adı. Aslında bu serender denen kulübeler kışın erzakların saklandığı bir kiler. Ancak otelde bu konsept değiştirilmiş. Kiler değil otel olmuş. Çok da süper olmuş.


İşte şimdi size bir güzel Rize'de ne yenir sorusunun cevabı.
Naliya'ya gidip ırmağın sesinden garsonun "Ne istersiniz?" sorusunu duyabilirseniz şöyle bir cevap verin: Yöresel lezzetleri denemek istiyoruz.
Deneyin de.
Trabzon yazımızda demiştim Rize'de yiyebileceğiniz her şeyi burada yiyebilirsiniz, diye. Aynen öyle. Bakın neler yiyebilirsiniz? Kuymak, balık, kuru fasülye, ızgara köfte ve laz böreği. Bütün bunları denemek yerinde olacaktır. Denemeden gelmeyin zaten dostlar. Zaten Rize'ye has şeyleri Rize'de her lokantada yiyebilirsiniz. Kara lahana dolması, mısır ekmeği, pepeçura, kotniyar, doğrama vs. Deneyin. 
Naliya'nın otel fiyatlarını sorduk. Günlüğü elli lira olması harika değil mi? Vallahi ben bu harika işletmecilik fikrine bayıldım. Bu nedenle gönüllü reklam yapıyorum.



Akşam üzeri yenen bu harika yemeğin ardından yağmur eşliğinde ağır ağır evimize döndük. Bana sorarsanız dönmek yerine Naliya'da kalmayı tercih ederdim.
...
Pazar'ın şöyle hüzünlü bir manzarası olur yağmur yağarken.


Bizi de böyle bir manzara ile yolcu etti.
Babaannem ise şöyle yolcu etti.


Pazar'dan çıkmadan da şöyle bir lezzet denedik. Peynirli pide. Üzerinde yüzen o güzel şaheser tereyağı!


Rize'de bütün bunlar dışında görmeniz gereken bir de Rize Kalesi ve Rize merkezinde bulunan birkaç müze var. Ayder Yaylası da görülmesi gereken yerlerden ancak girişinin on lira olması ve artık tamamen insan kaynamasından biz tercih etmedik. Zaten küçücük bir vaktimiz varken en makul yerleri seçmek zorunda kaldık. 
Rize'de sevdiğimin yaptığı en güzel gözlem insanların çok doğal ve içten oldukları oldu. Kiminle konuşsak, kiminle iletişim fırsatı bulsak o içtenliği hissetmek çok güzel. Dinlediğimiz fıkraların aslında burada gerçek ve doğal olduğu görmek onu hem şaşırttı hem de umutlandırdı. Ankara'da işin gücün telaşından böyle huzurlu memleketlerde sevgi görmek insana çok iyi geliyor.
Akdeniz'de onca insan ve bina kalabalığının içinde kafanızı yormaktansa bence böylesi huzurlu bir tatil daha dinlendirici. Tabi karar sizin.
İyi gezmeler dostlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder