2 Eylül 2014 Salı

Karadeniz Gezisi 2 - Sinop

Nihan'dan sevgiler.
...
Karadeniz gezimizde benim görmediğim tek il olan Sinop'a yine gezimizin ilk gününde teşrif ettik. Daha öncesinde Sinop için yaptığım birçok araştırmada karşıma en çok çıkan iki yer vardı: Hamsilos Koyu ve Sinop Cezaevi.
Beraber yola çıkmadan önce Hamsilos'a ayrıca vakit ayırılması için gereken baskıları yapsam da akşam üzeri Sinop'a varacağımızı ve o akşam Rize'ye varmış olmamız gerektiğini hatırlatarak bu işten vazgeçirdiler. Sinop Cezaevi'ne ise sonunda gitmeyi başardık.
Sinop her şehir gibi önce sizi sanayi tesisleri ve büyük büyük reklam tabelaları ile karşılıyor.  Her şehir gibi...
Sonrasında gördükleriniz ise bir farklılık teşkil etmiyor diğer şehirlerden. Sadece Elazığ, Konya ve Çankırı'da olduğu gibi insanların tuhaf bakışları... Bu kez neden bilmiyorum. Tesettürlü bir insan olarak sevgilimle fazla dikkat çekiyor olmak bir tuhaf! Her neyse! Toplum eninde sonunda her olumlu adıma alışacaktır. Olumlu derken, insanın kendi içinde olumlu karşıladığı adımlara...
...
Sinop Cezaevi'ni düşündüğümüzden kolay bulduk. Şehir merkezini gezmeden hemen müzeyi gezmek üzere içeri girdik. Giriş ücreti uygundu. Bu ayrıntıyı  neden verdiğimi Sümela Manastırı gezimizde anlayacaksınız.
...
Müzeye girer girmez muhteşem bir keder kaplıyor ruhunuzu. Nedeni muhtemelen rutubetli ve bakımsız duvarlar, parmaklıklar, bütün bunların oluşturduğu kasvetli renk ve koku. En son Polonya'daki Auswitch Kampı'nda böyle bir koku almıştım, aynı koku olması ne tuhaf değil mi?
Müzeyi gezerken bir yandan da bilerek böyle bakımsız bırakıldığını düşünüyorsunuz. O dönem, orada yaşananlara daha rahat dokunabilmek için Kültür ve Turizm Bakanlığı böyle bir karar almış olabilir mi? Bilmem.


Müzedeki eşyaları iki odadan biri burasıydı. Diğeri de müdür odası panosu bulunan oda. Birkaç yıl önce çekilen bir dizi için mi böyle yapılmış yoksa kullanıma kapandığı anda olduğu gibi mi kalmış çok merak ettim.


Bu resimde ise hasretlerden eskitilen bir pranga var.



Sabahattin Ali ise şimdi şiirleriyle duvarını süslediği cezaevinde altı ay bile olsa kalan en meşhur mahkum. Bir öğretmen olduğunu ve Kürk Mantolo Madonna'yı yazdığını bilmek "düşünce suçu" işlediği söylenen bir insanın koğuşunda tuhaf hissettiriyor. Kim bilir bu yüksek tavanlı odada ya da koğuş mu desek, kalırken aklına gelir miydi ki bir gün yazdığı şiirler bu duvarlarda binlerce kişi tarafından okunacak?! Bilse ne yapardı sizce?



Cezaevi büyük bir alan içine kurulmuş ve gökyüzünden hâlâ martıları uçan bir müze şimdi. Cezaevi'ni ziyarete gittiğinizde gökyüzüne bir bakın. Lütfen bir bakın.
...
Müzeden çıkıp halka karışmak biraz zor. Nefes almak için cadde boyunca yürüp bira nefes alalım biraz da soğuk bir şeyler içelim desek de yok! Denizi görene kadar yürüdüğümüz halde sadece bir pastane görmüş olmamız ne tuhaf?!
Bu yolculukta bizi tekrar yaşadığımız döneme şene bu eczaneye teşekkürü bir borç biliriz.


Kahve ararken karşımıza bir anda uçsuz bucaksız bir deniz çıkınca hemen fotoğraf çekindik tabi. Sonradan bu fotoğrafın ne kadar değerli olduğunu öğrendik.



Bir kahve bulamamış olmaktan şikayet ederek bulduğumuz ilk ve tek pastaneye girip biraz nefes aldık. İşte o sırada konuştuğumuz bir esnaf bize bu fotoğrafın önemini anlatan bir cümle kurdu. "Hani haritada görünen Sinop'un en dar yeri var ya! Şu an oradasınız. Bu cadde Sinop'un en dar caddesi. Türkiye'nin en kuzeyindesiniz."
İşte bu son fotoğraf da Türkiye'nin burnundan çekilmiş bir fotoğraf olarak kaldı hatıra. 
Tabi Sinop'a dair birkaç not. Eğer biraz sabredip biraz Türkiye'nin burnundan doğuya doğru yürüseymişiz birçok kahve ile karşılaşacakmışız. Daha bize hitap eden dükkanlar orada mevcutmuş. Sinop'un görülmesi gereken yerleri benim bildiklerimden de çokmuş: Eski Sinop Evleri, Sinop Kalesi, müzeleri ve Boyabat ilçesindeki tarihi eserler... Neyi mi meşhur? Gerze Nokulu ve Kabak Millesi.
Sinop minik ama yaşanması zora benzeyen bir şehir. Çünkü içinde böyle büyük bir hüznü barından bir şehirde, sokakları tutsaklık kokan bir şehirde yaşamak çok zor olmalı.
Biz ne mi yaptık?
Cezaevini ve orada yaşanmış bütün tuhaf anıları belleğimize hapsedip Samsun'a doğru çıktık yola.
Gece Samsun'da konaklamak en mantıklı fikirdi. Işıkları Samsun Bafra'da söndürdük. Bir günde kaç il olmuştu sahi? Bir günde kaç hayata dokunmuştuk?
İyi gezintiler.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder